To Top

SEVGİNİN VE ÖLÜMÜN DİYALEKTİĞİ

Al, zamanın dışında bir yere koy
yüreğimi
yureğim bakışlarında ıslak
bezirgan taşlarıdır
kentlere uzak
sivrilmiş iğde
yapraklarıdır
dağ hanlarında esir kalan belleğimdir
Dağ taş sevdiğimdir seni
Yüzüme sürdüğümdür yapışkan kumlarını
Büyük palmiyeler
arasından
geçtiğimdir omzumda
gençliğimin yarası gibi
sonsuz bir keman
uzaklaştıkça daha uzaklara sürülen
Çocukluğumun hüznüdür
artık
kar fırtınaları ardından bakan
sevgilere
Yüreğim Bursa da geçirdiğim birkaç gündür
Çaresiz ilkgençliğim
Ve unutulmayan her şey

yüreğim benim
eski, en eski kışlarımdır
Ve şarkısı sığırcık kuşlarının
sabaha karşı
Sabaha karşı balkonlarında
Ve güzleri en çok ben
Sevdim ve
Anladım çıplaklığını
deniz çekilsin
denizin çekildiği
ve hala kurumamış
kumlarda sevişelim
Yinele durmadan dünyanın onulmaz olduğunu
Yinele durmadan bu dünya keder ve
yitik sevgilerle dolu bir yer
Yüreklerimiz sığmıyor
Onun ve kederin zamanına
yalnız
alevler aydınlatsın gövdeni
Kara kapkara bir gecede
öyle bakayım
isterim sana

Anladım seni
Sesinde her sabah kuşlar uyanırdı
Gövdenden önce
Anladım
Ta çocukluğundan
Ne denizin ne kuşların ne

vatmanların henüz uyanmadığı
Sabahın en ıslak yerlerinden
al, renklerin orada bir yere sürü
yüreğimi

-yüzünün ufkuna baktım
-yeni dünyalar anladım onda-
ne gök
ne korkular artık
Ne sabaha karşı denizleri

Ölüm ya da aşk
Hepsi sabaha karşı
Arzuyla uyanandır
Ve Ergin sesin
İlkyaz balkonlarına açılan odalardan yayılan
senin
Doymuşluğudur sabahın
ve onun kokusunun

Al gönlümü diyar diyar
Sürükle

saatlerin kasnağında
Farketmeden sezdiğin

Yalnız

Sevgi ve ölümdür.

DENİZCAN KARAPINAR