BÖYLE SADE, BİR DÜĞÜN GİBİ
Elimdeki bu yara izi geçmiyor Kanamıyor, sızımıyor Öylece, böyle yüzsüz gibi köksüz ve bağsız Yok bir kılcalı, fayı Güney cepheli göçebeliğim Kayanın bir yüzüne geçti diye yosunum ben bu kalbime kuzeyden gelmiş gibi davranamam Sürsünler zaten beni Trondheim’a İçimde dev bir kayalıktan dev bir gannet sürüsü ayaklandı Kuşların muhtırası da bir garip Ne muhtıracı kuşlar ne de yosun Şu son olup bitende tutamadım, elimden kaydı dizginleri Beni böyle her ay cin çarpardı çocukken ondandır bunca uzağım kıraathanelere Çay demler büyücü amcalar Zaten sağımda bir leke ile doğurmuş annem beni, büyücü amcaların izi Solumda bir leke ile giderim ben de Çok gürültüde kaldım Bunca hır gürü avucumla bastırmıştım O dar zamanda patlamıştı ve sızmıştı kanım Onu da avucumla.. Sana ben oturup avucumu anlatmayacağım Bir yol ezberledim her gün Gittim, geldim Gittim ve geldim Yirmi iki yıl Tanrım Sana tanrı dememe de kızıyorlar Oysa ben anne, baba, dağ, su,… Ben her şey dedim boşluğum nereyse oraya koydum seni Tanrım Zaten iki fıskiye arasında bittim gördülersulandığımısandılar Bittiğimden beridir sapsarı ferim